10 Haziran 2010 Perşembe

UNUTMA!

Unutma. Senden bir tane daha yok bu dünyada.
Gülümsemeyi asla unutma.
Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve
her zaman nemli kalsın göz pınarların.
Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve
ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna.
Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.
Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin ayrıntılarından
biri olmaya mahkum olacağını unutma.
Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek.
Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
Yasalar, günahlar, yasaklar sen olduğun için vardır.
Ve sen bir tane olduğun için bu koca dünyada, gir günaha çekinmeden, çiğne yasayı.
Ay dedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma hayatından saatlerini.
Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmi beş yaşında kalman gerektiğini unutma.
Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.
Onurlu bir yaşam sürebilmen için, şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.
İçindeki seni katletmeye kalkma sakın.
Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma.
Korkma mahallenin delisi olmaktan.
Doğrucu davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende,
hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.
Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım
diye de yakıp geçme yıllarını.
Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan yapabileceklerinin
en iyisini yapamamış demektir hayatta.
Korkma insanca korkularından.
Ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.
Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların.
Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.
Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin rüzgarı önüne katarak
perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse.
Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin, Kaynakwh: Unutma.senden Bİr Tane Daha Yok Bu DÜnyada....
hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.
Ve şaire kulak ver:
" Senden bir tane daha yok bu dünyada.”

GÜLÜMSEMEYİ VE YASAMAYI ASLA UNUTMA...

15 Mart 2009 Pazar

İZMİR " Yılmaz ÖZDİL'in kaleminden"

İzmir


Türkiye’den sıkıldığım zaman İzmir’e giderim ben.


Simite gevrek

deriz biz...

Çekirdeğe çiğdem.

Kordon elektrik

aleti değildir.

Kumru da kuş değildir

bizim için...

Yengen’i yeriz.

Sen sigorta dersin...

Biz asfalya deriz.

Uzatmayız...

Gidiyom geliyom deriz.

Domates dediğin, domat işte.

Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Hıdrellez filan gibi mazeretler uydurur, sabaha kadar sokaklarda içeriz. Bi oturuşta 60’ar 80’er midye yeriz, istifno severiz, cibez’e bayılırız; gece 3-4 gibi boyoz’a dalmazsak, kan şekerimiz düşer! Boş lafa karnımız toktur bu arada, tırışkadan teyyare gibi atasözlerimiz vardır...

*

Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler; kızlarımızı da tavlayamazsın ha... Canı çekerse, o seni tavlar! Liseye giden kızının erkek arkadaşının olması kasmaz babaları; kendilerinin de kız arkadaşı vardı lisede... Bak iddia ediyorum, okey şampiyonası düzenlense, İzmirli kadınlar alır kupayı... Erkekleriyle kahveye giderler çünkü... Şaşırdın di mi? Al buna da şaşır, nargile içerler... Askılı giyerler, şortla gezerler, öküz gibi bakarsan, bi çakar, bi de duvardan yersin... Gönül Yazar’ız, Sezen Aksu’yuz; bir gül takıp da saçlarına, çıktı mı deprem sanırdın kantosuna, Karantinalı Despina’yız... Sensin Varoş! Biz tenekeli mahallede bile el ele gezeriz.

*

Erkeklerimiz de fena değildir hani... Detaya girmeyeyim, Ayhan Işık, Metin Oktay, Mustafa Denizli mesela, bi fikir verir sana... Ertuğrul Özkök’ün kırdığı cevizleri okuyoruz; eşi kafasına ütü atmış... Ayıptır söylemesi, Mahsun Kırmızıgül’le Alişan’ı ayırt edemeyiz biz.

*

Gülümseriz.

*

Enginarın başkentidir; İzmirlidir incir. Kazandibi hemşeri... 78 çeşit köftemiz olduğu için, McDonald’s’ın bunalıma girdiği tek şehirdir... Zeytinyağı severiz, dünyanın en boktan durumuna bile düşsek, zeytinyağı gibi üste çıkmayı daha çok severiz... Sana ne birader, keyfimizin káhyasıyız, yazlıklara gitmek için 8 şeritli otoyol yaptık; Güzelbahçe, Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme, öbür tarafta Dikili, Foça, çipurayız... Pak Bahadur’u özleriz... Durup dururken faytona bineriz, bi yere gitmeyiz aslında, öööle turlarız... Hava güzel, daralırız, okulu ekeriz. Mezun olduktan sonra öğretmeniyle kadeh tokuşturmayan öğrenciyi zor bulursun İzmir’de.

*

Siz sembol diyorsunuz ama, saat kaç diye Saat Kulesi’ne bakanı bulamazsın, altında buluşanlar bile zahmet edip kafasını kaldırmaz, birbirine sorar saati! Rahatızdır... Çocukları Kemeraltı’da kaybederiz, alışverişe devam ederiz, esnaftan biri bulup getirir, çıkışta Kemeraltı Karakolu’ndan alırız... Ağlayıp zırlamak bi yana, çoğu dondurmayı bitirmediği için ayrılmak istemez karakoldan, iyi mi... Aceleye gelemeyiz! Bir sene önceden duyurmaya başla, de ki, 22 Ağustos saat 20’de tiyatro başlıyor... 20.30’da geliriz... Sanatçılar da İzmirliyse, tiyatro zaten 21’de filan başlar... Uçak 6 saat rötar yapsın, istifimizi bozmayız, bizim için ekstra bira içme vesilesidir bu... Kuyruk olmaz, çünkü kuyruk varsa, İzmirli sıkılır, gider. Pratiktir... 201 sokağı bulduysan, yanındaki 202’dir. Tek tek isim vermeye üşeniriz.

*

35’imiz var.

35 buçuğumuz da var.

34 plaka gördük mü, kapışırız... Arkadan sirenleriyle isterse Cumhurbaşkanı gelsin, bana mı sordu, tarladan gitsin, makam arabasına yol vermeyiz.

*

Özetle, arızayız!

*

Erkek çocuklarına en çok "Efe" adı konulan şehirdir orası... Zeybek duyduğumuzda, içimiz cız eder, kalkar oynarız. Hasan Tahsin orada, Kubilay orada, Latife Hanım orada, Zübeyde Hanım bize emanet, bize... Mustafa Kemal de, ağlar kadınlarımız... Sokak sokak, bulvar bulvar, Milli Mücadele Müzesi’dir... İstanbul’daki gibi Birinci Ahmet Çeşmesi falan yoktur orada... Ankara’daki gibi Cinnah Caddesi, Arjantin Caddesi de bulamazsın pek... Recep Tayyip Erdoğan Kavşağı’nı teklif etmez hiç kimse.

*

Bakın, Tayyip Erdoğan dedim, aklıma geldi... Bugün İzmir’de miting yapacakmış Başbakan.

*

Kendisine ev sahibi olarak, Ayla Dikmen’in Kordon’da üstü açık otomobille gezerken söylediği ve Türkiye’nin anca yıllar sonra keşfettiği parçasını armağan ediyorum: "Ben söylerken gülmedin mi? Falımızda ayrılık var demedim mi? Anlamazdın, anlamazdın..."

9 Mart 2009 Pazartesi

İzmir sevdası

İzmir Sevdası
Varyant’tan inerken, yavaş, yavaş…
Asansör’de, asansör yükselirken, ağır, ağır…
İzmir’i seyredeceksin.
Dalgalar, kıyıyı yalarken,
Sen; ruhunu dinlendireceksin.
Kordonda; bir iki tur attıktan sonra,
Pasaport’ta gün batımını seyrederken,
Çayını yudumlayıp, demleneceksin.
Bir yandan da, duygularının kabardığını hissederek,
Galiba; İzmir’e âşık oluyorum diyeceksin.
Karagöl, gölet, kuş cenneti…
Bir de çiçeklinin doğası,
Bozdağ'dan aşaği, bıraktın mı kendini?
Tadarsın; kayak kaymanın da keyfini.


İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.


Güzelbahçe’de, sabah kahvaltısı,
Bir başka; Karşıyaka’sı, Bostanlısı…
Tepende ay ışığı, denizde yakamozlar,
Sesleriyle kulağını çınlatıyor, martılar.
İnciraltı’indasın; denizin mırıltısıyla bas basa…
Aslan sütü ve yanında balık…
Nam-ı diğer çilingir sofrası,
Oksijen, iyot bir de rakı kokusu,
Bu karışım; İzmir’in şifa deposu.
Olmasın dersin, bu keyfin sabahı.
Kördüğümle bağlar kendine, seni;
İzmir’in tarih kokan her köşesi
Ruh’unun kanat çırpıp, uçtuğunu hissedersin,
Bulutların üstündeymişsin sanki
Gönlünü kaptırmaya gör;
Kara sevda gibi, görmeden edemezsin, İzmir’i.


İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.


Kızlarağasında içilir;
Fincanda pişen, dibek kahvesi,
Birde teleferikten seyretmek yok mu?
Esen imbatla; görkemli Simirna’yı, körfezi…
Mest eder; dalyandan yükselen kuşların sesi.
Yazın başka tat, kışın başka…
Doyulmuyor İzmir’de yaşamaya.
Hele o, kızgın yaz güneşinde,
Birbirinden güzel, kıyıların birinde…
Tenini serinlettikten sonra,
Şezlonga uzanıp, şemsiyenin altında,
Yudum,yudum, soguk bira’yı yudumlarken,
Hayatın tadına varacaksın,
Ah be İzmir ah! Sen neymişsin diyeceksin,
İzmir’e aşkını bir kez daha yenileyip,
Tıpkı; Haydar Demoğlu gibi
Bunu; damarlarında, iliğinde,
Hatta ruhunun derinliklerinde, hissedeceksin.


İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.


Dinle, Demoğlu dinle…
Vakitlerden ikindi;
Ve sen; Izmir’desin şimdi…
Teraslı bir kahvehanenin,
Denize bakan terasındasın,
Süslemiş, ikindi sofranı;
Kumru, boyoz, nargile…
Doyumsuz bir manzarayla, baş başa,
Muhabbet, sohbet halindesin,
Sessiz, sessiz, sadece gözlerinle.
Vaktin nasıl geçtigini, hissetmiyorsun bile,
Nargilenin fokurtusu, götürüyor seni;
Kim bilir, nerelerden nerelere.
Ehhh! Değmeyin bu ehli keyfin, keyfine,
İzmir’i yaşıyor; sindire, sindire.
Yine, doyamadı ömrü;
İzmir’de geçirdiği, güzel bir güne,
İzmir’e sevdalanmak;
Benzer, balıklarla denizlerin aşkına.
İzmir’den, ayrılmak ise;
İnsani çevirir, sudan çıkmış balık gibi şaşkına!


İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.

6 Şubat 2009 Cuma

Evet, İzmir biraz 'gâvurdur', olanaklıysa hep biraz 'gâvur' kalacaktır!

İzmir ne değildir?

İzmir, kızların sinemaya gittikleri ya da âşık oldukları için öldürüldükleri, bunun için bir de gidip "Dinen caizdir" raporu alınan şehirler gibi olmayacaktır...

Ramazanda oruç tutmayanları aç bırakmayacak, "niyetli" olmayanları dövmeyecektir...Şehir çıkışlarına "iki yüzlülük otelleri" kurup erkeklerin 'günahlarını' şehrin dışına taşıyı sonra da cumaya gitmeyecektir...

İzmir'de hiçbir zaman "Bir erkeğin dinen kaç kadına sahip olması caizdir?" meselesi konuşulmayacaktır...Üniversite rektörlerinin kapkaççılardan, tecavüzcülerden beter muameleye tabi tutulmasına izin vermeyecektir...Kızların motosiklete binince ölümle tehdit edildiği yerlerden biri olmayacaktır...Kordon'da içtiği rakı için "Günah benim kime ne!" diyerek, bir kez daha kadeh tokuşturacaktır...Ve daha bir sürü şey...İzmir nedir?

O topraklardan nice tanrılar geçti. Geçip giderken uygarlıklar İzmir'den, "kordonlu" bir şehir neyi sindirdiyse içine onları bıraktılar arkalarında.Bir bünyesi var bu şehrin; rakının yanında gitmeyeni hiç kaldırmadı. Efkârlı bir gecenin, zeytinyağlı domates-biberin, kehribar üzümden yapılan şarabın, bereketli kadınlar gibi açılan incirin beğenmediği hiçbir şey kalamadı İzmir'de. Balkonları yıkadıkça pembeleşen topuklarıyla kadınların şen kahkahalarını kısan ne varsa hiçbir iz bırakmadan gitti o şehirden. O kadınların yazları o ferah feza balkonlarda oturup eteklerini yelleye yelleye yaptıkları iyi niyetli dedikoduları azaltan ne varsa geçti bitti

İzmir'de.Çabuk efelenen, sonra çok çabuk barışan neşeli erkeklerin gönlünü daraltanların hepsi Hasan Tahsin'in bir kurşununa kurban gitti Körfez'de. Deniz gibi dalgalı kızların aklını, hayalini örten ne varsa Kemeraltı'nın dehlizlerinde bir daha bulunmamak üzere yitti.

Liseyi kırıp Pasaport'a kendini dar atmış kızlı oğlanlı grupların ilk aşklarının tadını kaçıran ne varsa dalgalarla çarpı iskeleye parçalandı. Zeytin ağaçlarının gölgesinde kurulmuş, bin yıldır tadı hiç bozulmamış felsefe kuramlarını yok sayan ne varsa Asansör'ün balkonundan uçup düştü asfalta.

Çingenelerin sokak düğünlerinin neşesini kaçıranların adları, Karşıyaka-Göztepe maçlarının gürültüsüne gitti, duyulmadı bir daha.

Karantinalı Despina'nın içini sıkan adamlar Kadifekale'den yuvarlandı, 1. Kordon'da içilen keyif kahvelerinin telvesine saplanı kaldı.ilk seçimlerde inşallah İzmir "gâvurluklarının" tamamını tutacaktır aklında!

Cemal Süreya'nın kaleminden İzmir

Ankara,

En iyi kalpli üvey anaBu şehri bu kadar yalın anlatan başka bir şey olamaz sanırım.Sorumluluklarını bilen, asla kötü davranmayan ama sonuçta bir üvey anaolan Ankara. Bu şehirde insanlar bekler. Emekliliği, askerin bitmesini,rüşvetin gelmesini, gönderdiğiniz evrakın cevaplanmasını, suskun devletinkonuşmasını beklerler. Taşı çatlatacak bir sabırla bir şeyleribeklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. Belki denizi görselerdibeklemezlerdi. Denizi su sanırlar. Suyu görmek için göllerin kıyısınagidersiniz ama su ufka uzanmaz. Bir suyu deniz yapan ufuk yoktur Ankara'nıngöllerinde. Oysa ne önemlidir suyun hiç bitmemesi ve uysal bir sevgili gibigökyüzüyle birleşmesi. O vaatkar ufuk çizgisi, o nasıl güzeldir. Herzaman ötelerde bir şey olduğunu fısıldayan o şehvetli çizgi. İnsanlarAnkara'da beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır.


İstanbul'da ise durum daha vahimdir. Hayat sanki bir adım ötede duruyorgibidir. Doğruya doğru, dünyanın en güzel şehridir İstanbul, ama hayateli çabuk davranır. Daha siz elinizi uzatmadan işveli bir kadın gibi kaçargider. Bu yüzden hırsla kovalarlar hayatı İstanbullular. Beklediği şeyinbelki de hiç gelmeyeceğini söyleyen şeytani fısıltıya rağmen,Ankaralının dingin tevekküllü bekleyişinde bir huzur vardır. Amaİstanbullunun hırslı kovalamacasında ne huzur vardır ne de tatmin.Dünyanın en güzel şehri hemen kol mesafesindeyken kendilerini yiyip yutanbir kovalamacanın içinde kaybolur giderler. Hayat kaçar, onlar kovalar.


Ama İzmir... İzmir'de hayat beklenmez, kovalanmazda. O zaten sizinleberaberdir. Ufkun ötesini muştulayan bir deniz vardır. Mutlulukla dolu, sakin bir sevişmenin tadındadır körfez. Körfez vapurlarının sakin gidişinde hırslarınız yok olur, kovalamayı bırakırsınız, hatta martılara gevrek atacak kadar iyilikle dolarsınız. Ne varsa bu şehirde, bayatlamış vapur çayı bile nektar olur. Hafta sonları denize doğru bir göç başlar."Ey hayat, biz Çeşme'ye gidiyoruz sen de arkadan gel" derİzmirliler muzipçe. Ve ne gariptir ki hayat, uslu bir çocuk gibi onlarınpeşinden gider.Ne garip, uçak biletinin üzerinde adımın hemen yanında yazan IZMharflerine sevgiyle bakıyorum. Sabırsızım, sevgilisine kavuşacak aşıklarkadar.

Cemal Süreya